3. Deck

 0    100 Datenblatt    macitsamet
mp3 downloaden Drucken spielen überprüfen
 
Frage Antworten
ispat etmek, kanıtlamak
çıkmak, anlaşılmak, görünmek/göstermek, bulunmak
Orada olmadığını kanıtlayabilir misin?
Lernen beginnen
prove
The new treatment has proved to be very effective.
Can you prove that you weren't there?
beklemek, ummak
Beni görmeyi beklemiyordu.
Lernen beginnen
expect
He didn't expect to see me.
kastetmek, demek istemek, demek, anlamına gelmek
demek istemek, kasdetmek
Kırmızı ışık dur demek.
Lernen beginnen
mean - meant
I didn't mean that as a criticism.
The red light means stop.
karşıdan karşıya geçmek
geçmek, karşıdan karşıya geçmek
Yolun karşısına geçmek için iyi bir yer değil.
Lernen beginnen
cross
It's not a good place to cross the road.
yaratmak
yapmak, oluşturmak, yaratmak, meydan gelmesini sağlamak
Kar, daha fazla sorun yarattı.
Lernen beginnen
create
The snow created further problems.
yemek pişirmek/hazırlamak
Eti yağda ve baharatlarda pişirdi.
Lernen beginnen
cook
She cooked the meat in oil and spices.
acı çekmek, ıstırap duymak, katlanmak, mustarip olmak
... dan/den acı çekmek/çok çekmek
Hayvanların acı çektiğini görmeye dayanamıyorum.
Lernen beginnen
suffer
suffer from sth
I can't bear to see animals suffering.
karşılaştırmak, mukayese etmek, kıyaslamak
Öğretmenler her zaman beni / kız kardeşimle karşılaştırıyor.
Lernen beginnen
compare
The teachers are always comparing me with/to my sister.
şikayet etmek, yakınmak, dertlenmek
Pek çok insan gürültüden şikayetçi oldu.
Lernen beginnen
complain
complain about st to sb
Lots of people have complained about the noise.
yalan söylemek/yazmak
Bana yalan mı söylüyorsun?
Lernen beginnen
lie - lied
Are you lying to me?
dökmek, doldurmak, koymak, akıtmak, boşaltmak
Sütü bir sürahiye döktüm.
Lernen beginnen
pour
I poured the milk into a jug.
tamamlamak, bitirmek
Sarayın tamamlanması 15 yıl sürdü.
Lernen beginnen
complete
The palace took 15 years to complete.
özlemek, hasretini çekmek
kaçırmak; yetişememek
Kendine ait bir odası olmasını özlüyor.
Lernen beginnen
miss
I missed my class this morning.
He misses having a room of his own.
şaşırtmak, gafil avlamak, hayrete düşürmek
süpriz
Tuhaf sorusu onu şaşırttı.
Lernen beginnen
surprise
His strange question surprised her.
tatmak, tadı olmak, tadabilmek; tadını alabilmek, ... tadında
tat, lezzet, ... tadında
•Bu sosun tadı tuhaf. •İçindeki sarımsağı gerçekten tadabilirsiniz/tadını alabilirsiniz.
Lernen beginnen
taste
It tastes of chocolate.
•This sauce tastes strange. •You can really taste the garlic in it.
sanmak, varsaymak
gerekmek, beklenmek; ... ması/mesi lazım; ... acak/ecek olmak *Bu ilaçların ağrıyı azaltması gerekiyor.
Sanırım haberleri zaten duymuşsunuzdur?
Lernen beginnen
suppose
be supposed to do sth *These drugs are supposed to reduce the pain.
I suppose that you've already heard the news?
varsaymak, sanmak, farzetmek
sorumluluğu, kontrolü üstlenmek, üzerine almak *Grubun sözcüsü rolünü üstlendi.
Eve gittiğimde her şey sessizdi, bu yüzden senin dışarı çıktığını düşündüm.
Lernen beginnen
assume
He has assumed the role of spokesman for the group.
Everything was quiet when I got home so I assumed that you had gone out.
desteklemek
doğrulamak, teyit etmek
Nükleer silahlarla ilgili görüşlerini destekliyor musunuz?
Lernen beginnen
support
There's no evidence to support his story.
Do you support their views on nuclear weapons?
yakışmak, uygun, uygun olmak, eşverişli olmak, doğru ve kabul edilebilir olmak
takım elbise, kostüm, tayyör, kıyafet
Yeşil size gerçekten çok yakışıyor.
Lernen beginnen
suit
Green really suits you.
uymak, tam ölçüsünde olmak
sıkıştırmak, yerleştirmek, uydurmak, uydurmak, koymak, yerleştirmek
•Bu kavanoza uyacak kapak bulamıyorum. •Polis tanımına uyuyor.
Lernen beginnen
fit
How many people can you fit in your car?
•I can't find a lid to fit this jar. •She seems to fit the police description.
yemin etmek, and içmek, söz vermek
küfretmek, sövmek *Öğretmene küfrettiği için eve gönderildi.
Doğruyu söyleyeceğime yemin ederim.
Lernen beginnen
swear - swore - sworn
He was sent home because he swore at the teacher.
I swear to tell the truth.
niyet etmek, niyetlenmek, tasarlamak
ayır(ıl)mak; ... için düşün(ül)mek *Kitap, İnternet hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen herkes için hazırlanmıştır.
Onu tekrar görmeye niyetim yok.
Lernen beginnen
intend
be intended for sb *The book is intended for anyone who wants to learn more about the Internet.
I don't intend seeing him again.
emretmek, buyurmak, komuta etmek, yönetmek, emir komuta etmek
komuta, kontrol, emir, buyruk, komut, talimat *Jones komuta ediyordu
•Silahlı kuvvetlere komuta etti. •Subay adamlarına ateş etme emri verdi.
Lernen beginnen
command
Jones was in command
•He commanded the armed forces. •The officer commanded his men to shoot.
tırmanmak, tırmanarak girmek/çımak/geçmek
(fiyat, sayı, miktar) artmak, tırmanmak
Ampulü değiştirmek için bir sandalyeye çıktı.
Lernen beginnen
climb
He climbed up on a chair to change the light bulb.
sohbet etmek
Cumartesi günü seninle parti hakkında sohbet etmek istedim.
Lernen beginnen
chat
I wanted to chat to you about the party on Saturday.
neden olmak, yol açmak
sebep, neden
Kasırga geniş çapta hasara neden oldu.
Lernen beginnen
cause
She died of natural causes.
The hurricane caused widespread damage.
korkutmak, ürkütmek
Bu kadar hızlı sürmesi beni korkutuyor.
Lernen beginnen
frighten
It frightens me when he drives so fast.
tahmin etmek, tahminde bulunmak
tahmin
Ölü sayısı yüz olarak tahmin ediliyor.
Lernen beginnen
estimate
The number of dead is estimated at a hundred.
münakaşa etmek, kavga etmek, atışmak, tartışmak, ağız dalaşına girmek, münakaşa etmek
tartışma, münakaşa, ağız kavgası, kavga
Bütün sabah annesiyle tartışıyordu.
Lernen beginnen
quarrel
She'd been quarrelling with her mother all morning.
tartışmak
bir fikri tartışmak, nedenler öne sürmek *Vergi indirimlerini savundu / aleyhini savundu.
•Ailem her zaman para hakkında tartışır. •Çocuklar, birbirinizle tartışmayı bırakır mısınız?
Lernen beginnen
argue
She argued for/against tax cuts.
•My parents are always arguing about money. •Kids, will you stop arguing with each other?
kaldırmak, havaya kaldırmak
kalkmak, kaybolmak, yok olmak, dağılmak
Bebeği kaldırdı ve sandalyesine koydu.
Lernen beginnen
lift
By noon the fog had lifted and the day turned hot.
She lifted the baby up and put him in his chair.
yükseltmek, kaldırmak
William şapkasını kaldırdı ve ona gülümsedi.
Lernen beginnen
raise
William raised his hat and smiled at her.
sözünü kesmek, lafa karışmak
Çalışmaya çalışıyordum ama çocuklar sözümü kesiyordu.
Lernen beginnen
interrupt
I was trying to work but the children were interrupting me.
takdim etmek, tanıştırmak, tanıtmak (konşumacı) sunmak, takdim etmek, anons etmek
ortaya koymak, göstermek, tanıtmak, ilk kez kullanılmak *CD çalarlar ilk olarak 1983'te tanıtıldı.
Emma kendini tanıttı ve el sıkıştılar.
Lernen beginnen
introduce
CD players were first introduced in 1983.
Emma introduced herself and they shook hands.
yargılamak, yargıya/karara varmak, karar vermek
yargıç, hâkim
•Doğruyu söyleyip söylemediğini yargılayamıyorum. •Suçlu / deli olarak değerlendirildi.
Lernen beginnen
judge
•I can't judge whether he's telling the truth or not. •He was judged guilty/insane.
önermek, teklif etmek
tavsiye etmek, salık vermek
Buluşmanın evinde yapılmasını önerdi.
Lernen beginnen
suggest
He suggested having the meeting at his house.
teklif etmek, sunmak
önermek, teklif etmek *Bana bir taksi tutmayı teklif etti.
Bana bir iş teklif ettiler.
Lernen beginnen
offer
He offered to get me a cab.
They offered me a job.
tercih etmek, yeğlemek
istemek, tercih etmek, arzu etmek
Köpekleri kedilere tercih ederim.
Lernen beginnen
prefer
I prefer dogs to cats.
şaka/espri yapmak, dalga geçmek, gırgır yapmak
çocuk
Sadece şaka yapıyordum.
Lernen beginnen
kid
I was only kidding.
şaka yapmak
şaka, espri, fıkra
Her zaman kocasının yemekleri hakkında şaka yapar.
Lernen beginnen
joke
She always jokes about her husband's cooking.
gülmek
Şakalarıma asla gülmezsin.
Lernen beginnen
laugh
You never laugh at my jokes.
gülümsemek
Bana gülümsedi.
Lernen beginnen
smile
She smiled at me.
bağırmak
haykırmak *İsmini haykırdım ama beni duymadı.
Kızgındım ve ona bağırdım.
Lernen beginnen
shout
shout out *I shouted out her name but she didn't hear me.
I was angry and I shouted at him.
liderlik etmek, yönetmek
Sen yol göster ve biz takip edeceğiz.
Lernen beginnen
lead - lead
You lead and we'll follow.
demir
ütülemek
Onların işi giysileri ütülemek.
Lernen beginnen
iron
Their job is to iron clothes.
sigara içmek
duman
Günde otuz sigara içiyor.
Lernen beginnen
smoke
She smokes thirty cigarettes a day.
tatmin etmek, doyurmak, karşılamak, gidermek
ikna etmek, inandırmak, için rahat ettirmek, tatmin etmek
31 çeşit dondurma satıyorlar - herkesi tatmin edecek kadar!
Lernen beginnen
satisfy
I satisfied myself that I had locked the door.
They sell 31 flavours of ice cream - enough to satisfy everyone!
•içermek, kapsamak, içine almak •...-e/-a dahil olmak
dahil etmek, katmak, yer vermek, katılmasına müsaade etmek *Yerel sakinler ilk planlama tartışmalarına dahil edildi.
•Fiyata uçuşlar ve üç gecelik konaklama dahildir. •Fiyat, uçuşlar ve üç gecelik konaklamayı da içerir kapsar.
Lernen beginnen
•include •be included in
be included in *Local residents were included in the initial planning discussions.
•The price is included in flights and three nights' accommodation. •Also The price includes flights and three nights' accommodation.
kapsamak, içermek
ihitva etmek, içine almak
Ona içinde elmas yüzük içeren bir kutu verdi.
Lernen beginnen
contain
Does this drink contain alcohol?
He gave her a box containing a diamond ring.
davet etmek, çağırmak
(resmî olarak) davet etmek, rica etmek, bildirmek
Bizi düğüne davet ettiler.
Lernen beginnen
invite
I was invited to appear on television.
They've invited us to the wedding.
umursamak, aldırmak, ilgilenmek, ihtimam göstermek, gözetmek
Çevreye çok önem veriyor.
Lernen beginnen
care
He cares deeply about the environment.
ilgilendirmek, ilgisini çekmek, merakını uyandırmak
•ilgi, alaka •ödenen faiz •ilgilenmek *Sarah sadece erkekler, müzik ve kıyafetlerle ilgileniyor.
Tarih beni pek ilgilendirmiyor.
Lernen beginnen
interest
be interested in *Sarah's only interested in boys, music, and clothes.
History doesn't really interest me.
ait olmak, bir yere, bir şeye ait olmak
doğru yerde olmak
Oraya ait olduğumu hiç hissetmedim.
Lernen beginnen
belong
That chair belongs in the dining room.
I never felt that I belonged there.
dayandırmak, bir şeyi birşeye dayandırmak, atfetmek, dayanmak
bir yerde görevli olmak, görevlendirilmek, belli bir yerde çalışmak
Son TV dizisi gerçek bir hikayeye dayanıyor.
Lernen beginnen
base sth on/upon sth
be based at/in, etc *The company is based in Geneva.
Her latest TV serial is based on a true story.
ilgilendirmek, alakadar etmek
endişelendirmek, canını sıkmak, kaygılandırmak, tasalanmak
Çevre sorunları hepimizi ilgilendiriyor.
Lernen beginnen
concern
What really concerns me is her lack of experience.
Environmental issues concern us all.
iptal etmek
Toplantı iptal edildi.
Lernen beginnen
cancel
The meeting has been cancelled.
yanmak, yakmak
Bütün mektuplarını yaktım.
Lernen beginnen
burn - burnt - burnt
I burnt all his letters.
başlatmak, başlamak
On sekiz yaşında sigara içmeye başladı.
Lernen beginnen
start
He started smoking when he was eighteen.
uyanmak, uyandırmak
Daha yeni uyandım.
Lernen beginnen
wake - woke - woken
I've only just woken up.
tekme atmak, tekmelemek, tepmek
•Kapıyı kırmaya çalıştılar. •Onlara tekme attım ve yardım için çığlık attım.
Lernen beginnen
kick
•They tried to kick the door down. •I kicked at them and screamed for help.
atlamak, sıçramak, hoplamak, zıplamak, atlamak
Kütüğün üzerinden atladım.
Lernen beginnen
jump
I jumped over the log.
aktarmak, nakletmek, transfer etmek
Daha sonra başka bir hastaneye nakledildi.
Lernen beginnen
transfer
She was later transferred to a different hospital.
ameliyat etmek, çalışmak, çalıştırmak, işlemek, işletmek
işlemek, işletmek, faaliyet göstermek, faaliyette bulunmak
•Makineyi kullanmak için eğitim almış olmanız gerekir. •Onu ameliyat etmek zorunda mıydılar?
Lernen beginnen
operate
•You have to be trained to operate the machinery. •Did they have to operate on him?
hak etmek, layık olmak
Ömür boyu hapsedilmeyi hak ediyor.
Lernen beginnen
deserve
He deserves to be locked up for life.
belirlemek, saptamak, tespit etmek
The doctors are still unable to determine what is wrong.
Doktorlar hala sorunun ne olduğunu belirleyemiyor.
Lernen beginnen
determine
The doctors are still unable to determine what is wrong.
tasvir etmek, anlatmak, betimlemek, tanımlamak
•Komşular onu utangaç, sessiz bir kız olarak tanımladı. •Gördüklerimi anlatmaya çalıştım.
Lernen beginnen
describe
•Neighbours described her as a shy, quiet girl. •I tried to describe what I had seen.
göstermek, kanıtlamak, ortaya koymak
çalışmasını/işleyişini göstermek *Yeni yazılımın nasıl kullanılacağını gösterdi.
Anket, turizmin olumlu faydaları olabileceğini açıkça gösteriyor.
Lernen beginnen
demonstrate
*She demonstrated how to use the new software.
The survey clearly demonstrates that tourism can have positive benefits.
dans etmek
Steven ile dans ediyor.
Lernen beginnen
dance
She's dancing with Steven.
yıkmak, yok etmek, yerle bir etmek
Yangında pek çok sanat eseri yok oldu.
Lernen beginnen
destroy
Many works of art were destroyed in the fire.
bir şeyi kırmak ya da zarar vermek
zarar, ziyan, yaralama
Fırtınada birçok bina hasar gördü.
Lernen beginnen
damage
Many buildings were damaged in the storm.
zarar vermek, incitmek, üzmek
zarar, ziyan
Neyse ki kazada kimse zarar görmedi.
Lernen beginnen
harm
Alan would never do anyone any harm.
Thankfully no one was harmed in the accident.
harap etmek, yıkmak, mahvetmek, berbat etmek
(maddî olarak) mahvetmek, yıkıma sebep olmak, batırmak, iflâs ettirmek
Geç kaldılar ve yemek mahvoldu.
Lernen beginnen
ruin
They were late and the dinner was ruined.
yalanlamak, inkar etmek
reddetmek, izin vermemek, yoksun bırakmak
Bunları söylediğini asla inkar etmedi.
Lernen beginnen
deny
He never denied that he said those things.
bildirmek, bilgi vermek, haber vermek
bir şey hakkında birine bilgi vermek
Bize ayrılmamız gerektiğini söyledi.
Lernen beginnen
inform
He keeps his parents informed of his whereabouts.
He informed us that we would have to leave.
ısrar/inat etmek, direnmek, diretmek
ısrar etmek, diretmek, şiddetle talep etmek
•Mia, kendisinin ve Carlo'nun sadece arkadaş oldukları konusunda ısrar etti. •Okul, öğrencilerinin iyi davranması konusunda ısrar ediyor.
Lernen beginnen
insist
•Mia insisted that she and Carlo were just friends. •The school insists on good behaviour from its students.
karıştırmak; birleşmek, birleştirmek, karmak
kaynaşmak, karışmak; anlaşmak
Bir macun oluşturmak için tozu suyla karıştırın.
Lernen beginnen
mix
She enjoys going to parties and mixing with people.
Mix the powder with water to form a paste.
ortaya çıkmak, görünmek, gözükmek, gözükmeye başlamak
•Hikaye tüm büyük gazetelerde yayınlandı. •Aniden kapıda belirdi.
Lernen beginnen
appear
•The story appeared in all the major newspapers. •He suddenly appeared in the doorway.
koklamak, kokmak
... gibi kokmak; ... kokusunu vermek
Sanırım yanan bir şeyin kokusunu alabiliyorum.
Lernen beginnen
smell - smelt
smell of/like
I think I can smell something burning.
varmak, ulaşmak
İstasyona en son varan bizdik.
Lernen beginnen
arrive
We were the last to arrive at the station.
kalkışmak, girişmek, teşebbüs etmek, saldırmak
teşebbüs, girişim, deneme
Bir pencereden kaçmaya çalıştı.
Lernen beginnen
attempt
He attempted to escape through a window.
saklanmak, saklamak
saklanmak, gizlenmek *Kaçtı ve bir ağacın arkasına saklandı.
Parayı bir vazoya sakladım.
Lernen beginnen
hide - hid - hidden
*She ran off and hid behind a tree.
I hid the money in a vase.
bahse girmek, iddiaya girmek
iddia ediyorum, eminim ki
•Atlara oynadığı tüm parasını kaybetti. •Haklı olduğuma ona bir dolar bahse girdim.
Lernen beginnen
bet - bet
I bet that he's forgotten my birthday again.
•He lost all his money betting on horses. •I bet him a dollar that I was right.
bombalamak
•bomba •hızlı bir şekilde hareket etmek, acele ile hareket etmek
Fabrikalar savaş sırasında bombalandı.
Lernen beginnen
bomb
A car came bombing down the road.
The factories were bombed during the war.
patla(t)mak, infilâk et(tir)mek
aniden çığlık atmak, bağırmak, küplere binmek
Bombalardan biri patlamadı.
Lernen beginnen
explode
One of the bombs did not explode.
nefret etmek
Dişçiye gitmekten nefret ediyor.
Lernen beginnen
hate
He hates going to the dentist's.
geciktirmek, ertelemek
•Trafik nedeniyle geciktim. •Ayrılışınızı gelecek haftaya erteleyebilir misiniz?
Lernen beginnen
delay
•I was delayed by traffic. •Can you delay your departure until next week?
itaat etmek, söz dinlemek, uymak
O emri verdi ve biz de itaat ettik.
Lernen beginnen
obey
He gave the command, and we obeyed.
keşfetmek, bulmak, ortaya çıkarmak
Ceset bir çukurda bulundu.
Lernen beginnen
discover
The body was discovered in a ditch.
güvenmek, güven duymak, itimat etmek
•inanmak, güvenmek, itimat etmek •güvenerek vermek/söylemek, emniyet etmek
•Ablam ona güvenmemem konusunda beni uyardı. •Arabamla ona güvenmezdim.
Lernen beginnen
trust
• trust sb to do sth • trust sb with sb/sth
•My sister warned me not to trust him. •I wouldn't trust him with my car.
yolculuk etmek, seyahat etmek, gezmek
İş için yurt dışına çok seyahat etmesi gerekiyor.
Lernen beginnen
travel
He has to travel abroad a lot on business.
çevirmek, tercüme etmek
dönüşmek, dönüştürmek *Peki bu teori pratik politikaya nasıl dönüştürülür?
Kitap şimdi İspanyolcadan ondan fazla dile çevrildi.
Lernen beginnen
translate
*So how does this theory translate into practical policy?
The book has now been translated from Spanish into more than ten languages.
yüklemek, doldurmak
yük
•Arabayı kapıya getirin
Lernen beginnen
load
•Bring the car up to the door and I'll start loading up. •to load the dishwasher/washing machine
depolamak, stok yapmak, saklamak, depo etmek
dükkan, mağaza
Tavan arasında bir sürü eski kıyafetimiz var.
Lernen beginnen
store
We have a lot of old clothes stored in the attic.
dokunmak, el sürmek, değmek
Onlara bakabilirsiniz ama lütfen dokunmayın.
Lernen beginnen
touch
You can look at them but please don't touch them.
iddia etmek, ileri sürmek
talep etmek, sahiplenmek, hak iddia etmek
Köpeğin kendisine saldırdığını iddia etti.
Lernen beginnen
claim
She claimed that the dog attacked her.
erimek, eritmek
kızgınlıktan sonra yumuşamak, erimek; sevgi hissetmek
Güneş kısa sürede havuzdaki buzu eritti.
Lernen beginnen
melt
When he smiles at me, I just melt.
The sun soon melted the ice on the pond.
cezalandırmak, ceza vermek
Bu suçlardan dolayı ağır şekilde cezalandırılmaları gerekir.
Lernen beginnen
punish
They must be severely punished for these crimes.
tekrar etmek, yinelemek
tekrar söylemek, aktarmak
Numarayı tekrarladı.
Lernen beginnen
repeat
I've got some news for you but you mustn't repeat it to anyone.
He repeated the number.
göz önünde bulundurmak
enine boyuna düşünmek, dikkatle değerlendirmek
•Ameliyatı düşündünüz mü? •Yeni bir araba almayı düşünüyoruz.
Lernen beginnen
consider
•Have you considered surgery? •We're considering buying a new car.
reddetmek, geri çevirmek
kabul etmemek, reddetmek, işe/kursa almamak
•Amerika Birleşik Devletleri hükümeti teklifi reddetti. •Cambridge Üniversitesine başvurdum ama reddedildim.
Lernen beginnen
reject
•The United States government rejected the proposal. •I applied to Cambridge University but I was rejected.

Sie müssen eingeloggt sein, um einen Kommentar zu schreiben.